top of page

BİR BAŞKADIR “BENİM MEMLEKETİM”

“Bir Başkadır” ilk bakışta; son dönemde çokça popüler hale gelmiş ruh sağlığını konu alan dizilerden biri gibi gözükse de aslında terapi sahneleri karakterlerin iç dünyaları ve yaşadıkları içsel çatışmaları daha iyi anlamamız ve seyircilerin karakterler ile özdeşimlerini güçlendirmeyi amaçlayan bir unsurdan öte geçmiyor ama bu unsur dizinin ana anlatısına büyük oranda hizmet ediyor. Bir Başkadır’ı ismi gibi diğer dizi ve yapımlardan başkalaştıran ve başarısının arkasındaki en önemli etkenlerden biri de bizi bize en doğal halimizle, çarpıcı bir biçimde anlatıyor olmasıdır. Dizide yer alan her karakter kanlı canlı yaşayan ve tanıdığımız çevremizde gördüğümüz insanlar ve bu insanların yaşadığı çatışmalar özellikle baskın kültürün etkisi perspektifinden çok gerçekçi bir biçimde yansıtılması, bu insanların her hareketleri ve ağızlarından çıkan her cümle ile olan tanışıklığımızı arttırmaktadır. Bu bağlamdadır ki yabancı mecralarda dizi “Ethos” yani ahlaki değerlerin bilinciyle şekillenen tutum, adıyla anılmaktadır.

Dizinin senaryosuna önemli bir derinlik katan bir diğer anlatı ise doğu ve batı kültürlerinin çatışmasını karakterlerin geçmişleri ve güncel yaşantıları üzerinden çok başarılı bir biçimde yansıtıyor olmasıdır. Hepimizin gündelik yaşantısında maruz kaldığı bu kültür çatışmasını bize tanışık gelen, yaşayan karakterler üzerinden anlatabiliyor olmayı başarmak da Türk dizi tarihinde bu yapımın özel bir yer edineceğinin sinyallerini veriyor. Diziyi başkalaştıran ve toplumu temsil etme gücü yüksek karakterler tek tek gözümüzü çevirerek yaşadıkları çatışmalar ışığında dizinin vermek istediği mesajları da ele almış olalım;

Meryem; Dizide ilk tanıştığımız, senaryonun dağınık işlenip zamanla birleşmesinde merkez rolü üstlenmiş steriotip bir genç kız. Türk toplumunda doğu tarafını daha yumuşak bir duruşla temsil eden (Gülan karakterinin duruşu burada daha koyu ve uçlarda) bu yumuşamayı da zekası, analitik düşünmesi ve yeni deyimlere olan açıklığı ile sağlayan, ailesi ve kültürün baskıları ile oluşturmaya çalıştığı ideal benlik arasında yaşadığı sıkışmışlık hissinin etkisiyle histerik bayılmalar yaşayan bir karakter. Yaşadığı bu sıkışmıştık hissiyle toplumun normatif baskısı altında ezilen kadınlarımızın çok büyük bir bölümünü temsil etmekte. En büyük eksikliği olan sevgi ve ait olma duygusunu platonik aşık olduğu Sinan karakteri ile doyurmaya çalışırken, duruşu ile doğu ve batı kültürlerinin çatışmasında arafta yer alması onun senaryonun ilerleyişinde de merkez ve bağlayıcı bir role oturmasını sağlamış.

Peri; Toplumumuzda kendini aydın ilan ederek bir köşeye çekilip sadece eleştiren, küçümseyen ve bir çok kültürel ritüele ön yargı ile yakalaşan steriotip batı insanını temsil etmekte. Dizide eleştirilebilecek bir nokta olarak özellikle uçları temsil eden karakterlerde; örneğin peri karakterinin tam zıttı olarak Gülan karakterini ele alabiliriz, bu karakterler detaylandırılırken çok klişe ve ilk akla gelen davranış ve düşünce bileşenleri kullanılmış belki burada senaristtin amacı karakterlerin vuruculuğunu arttırarak anlatımı güçlendirmek olabilir ancak bu durum karakterlerin gerçeklik, doğallık ve derinliklerine biraz da olsa darbe vurmuş durumda. Ancak bu eleştiriye rağmen karakterimizin temsil gücü çok yüksek. Batı kültürünün spiritüel anlamdaki eksikliğinin bireyler üzerinde yarattığı anlamsızlık ve tükenmişlik içsel çatışması da karakterimizin ana çatışmasını oluşturmakta ve anne babası ile girdiği diyaloglar üzerinden kollektif kültürün bireyler üzerindeki etkisini dizinin anlatısına dahil ediliyor.

Gülbin; Diziyi izlerken en fazla özdeşim kurduğum ve toplum içerisinde kendimi yerleştirdiğim konumu temsil ettiğine inandığım karakter. Geçmişiyle kapalı ve doğu kültürünü temsil eden bir ailede büyüyen ancak aldığı eğitim ve sağladığı farkındalıklar sonrasında bilim ve modernlikle özdeşleşmiş batı kültürü sınırları içerisinde bir yaşam sürmektedir. Doğu ve batı çatışmasını karakterimizin benliğinde gözlemleyebilmekteyiz; gerçek benliği ve kollektif bilinci arasında yaşadığı kaçınma-kaçınma çatışması karakterimizin temel çatışmasını oluşturmakta, ve bu çatışmada karakterin kendini iki tarafa da ait hissedemediğini Doğu ve Batı uçlarını temsil eden; ablası Gülbin ve danışanı Peri ile girdiği diyaloglar ve fikir çatışmalarında yönetmen bize çok başarılı bir biçimde yansıtabilmekte.

Sinan; Çoğu yönden Peri karakteri ile benzer kültürel ögeleri temsil etse de toplumumuzdaki sevgi dilinin kullanılmaması, erkeklere yüklenen hastalıklı roller ve özelliklerde erkeklerde çokça gözlemlenen doyurulmamış sevgi ve ait olma ihtiyacının yaşattığı buhranı yönetmen Sinan karakteri üzerinden çok etkili ve vurucu bir biçimde gözler önüne serebilmiş. Karakterimiz yaşadığı lüks hayat içerisinde asıl zenginliğin sevgi ve aidiyet duyguları olduğu gerçeğini acımasız bir şekilde yüzümüze vurmakta.

Yasin; Doğu-Batı çatışması konusunda Sinan karakteri ile antitez oluştursa da aslında iki karakterin de omuzlarına yüklenen toplumsal baskının benzer olması burada kültürün hastalıklı cinsiyet rollerine başarılı bir vurgu yapmakta. Kültürel çatışmada iki ucu temsil eden Sinan ve Yasin karakterlerinin içsel çatışmaları tamamen aynı, ikisi de sevgi ve aidiyet ihtiyaçlarını doyurmak peşinde ancak hedef aynı olsa da kültürün bu iki karaktere çizdiği yol çokça farklılık göstermekte. Karakterimizi sevgi ve aidiyete ulaşma yolunda bekleyen engelin de toplumsal cinsiyetçilik altında kadınlarımıza dayatılan en çirkin durum olan tecavüz ve yarattığı travma sonrası stres ve depresif bozukluk olması da suçlu ve mağdurun aynılaştırıldığı çok beğendiğim bir anlatı detayı olmuş.

Ruhiye; Hastalıklı toplumsal cinsiyet rollerinin kadınlarımız üzerinde yarattığı ve aslında hepimizin çevresinde görmesine duymasına veya birebir yaşamasına rağmen sustuğu bastırdığı ve görmezden geldiği travmalarını bir tokat gibi yüzümüze vuran dizinin en unutulmaz karakteri. Karakter gelişimi ve değişimi açısından da en derin işlenmiş ve detaylandırılmış karakter olan Ruhiye içsel çatışmasını çözümleyebilen nadir karakterlerden biri. Türk sinema ve dizi tarihinde Ruhiye karakteri ile anlatı anlamında benzer misyonu taşıyan bir çok karakter olmasına rağmen karaktere hayat veren “Funda Eryiğit” in oyunculuğu ile de özel bir yeri hak ettiğine inanmaktayım.

Toplumda temsil ettikleri çoğunluğa göre önem verdiğim karakterleri kendi perspektifimden ele almaya çalıştım, özetleyecek olursak; Sözleri Fikret Şeneş’ e ait olan 1972 yılında ilk kez seslendirilen “memleketim” adlı şarkıda geçen “Bir başkadır benim memleketim” sözleri her ne kadar kültürümüz ve vatanımızın pozitif anlamda başkalaşımına dikkat çekse de ele aldığımız yapım gözlerimizi biraz da bardağın boş tarafına çevirmemizi sağlayarak negatif anlamda farklılaşmalarımızı ele alan önemli bir toplumsal anlatı niteliği taşımaktadır. Bu bağlamda dizinin senaristliği ve aynı zamanda yönetmenliğini üstlenmiş olan Berkun Oya önemli bir taktiri hak etmekte.


Comments


bottom of page